Türk devleti son zamanlarda Türkiye kamuoyu ve uluslararası alanda sıkışınca “Biz de IŞİD’e karşıyız, biz de IŞİD’le mücadele edeceğiz” demeye başlamıştır. Bunların yalan olduğu açıktır. Bugüne kadar çok fazla ilişki kurduklarından bu ilişkiyi bırakalım sonlandırmaları, sınırlandırmaları bile kolay değildir. Ancak bu ilişkiyi sınırlamadan da Ortadoğu’da yeni politik manevralar yapması zordur. Türkiye böyle bir sıkışmışlığı yaşamaktadır. […]
Türk devleti son zamanlarda Türkiye kamuoyu ve uluslararası alanda sıkışınca “Biz de IŞİD’e karşıyız, biz de IŞİD’le mücadele edeceğiz” demeye başlamıştır. Bunların yalan olduğu açıktır. Bugüne kadar çok fazla ilişki kurduklarından bu ilişkiyi bırakalım sonlandırmaları, sınırlandırmaları bile kolay değildir. Ancak bu ilişkiyi sınırlamadan da Ortadoğu’da yeni politik manevralar yapması zordur. Türkiye böyle bir sıkışmışlığı yaşamaktadır.
Kobanê’de kadın, yaşlı, çocuk ayırımı yapılmadan 250 sivil katledildi. Bu katliamı yapanlardan en az 3’ü Türkiye’ye kaçtı. Bunlar en az yüz defa ağırlaştırılmış müebbet ceza alacak suç işlemişlerdir. Türk devleti şimdi bunları 250 sivilin öldürülmesinden yargılayacak mı, yargılamayacak mı? Dünya IŞİD’i en insanlık dışı katiller sürüsü bir örgüt olarak görüyor; o zaman Tel Abyad’tan Türkiye’ye sığınan onlarca, hatta yüzlerce IŞİD’li yargılanacak mı? 10 civarında IŞİD’li sınırı geçerken herkesin gözü önünde yakalanmıştır. Basında bile görüntüleri çıkmıştır. Türkiye bunları insanlık düşmanı katiller olarak yargılayacak mı? Ya da bunları katliam ve soykırım yargılaması yapan uluslararası mahkemelere teslim edecek mi? Türkiye eğer IŞİD’e karşı mücadele ettiğini söylüyorsa derhal katliam yapanları mahkeme önüne çıkarır, Kobanê katliamı suçlusu olarak yargılar.
Dikkat edilirse IŞİD’liler sıkıştıklarında kapağı Türkiye’ye atıyorlar. Hala Türkiye’yi dayanacak bir ülke olarak görüyorlar. Herhalde IŞİD’lilerin en fazla sempati duydukları ülke Türkiye’dir. Tabii ki yöneticiler sempati duymaktan öte, yıllardır ortak iş yapıyorlar. ABD ve Avrupa bile böyle görüyor. Türkiye’nin müttefikleri bile böyle gördüğüne göre, bu ilişkinin tartışılacak yanı kalmamıştır.
Türkiye IŞİD’le sadece ideolojik yakınlık ve siyasi ilişki içinde değil, ticaret hacmi yüksek bir ekonomik ilişki içindedir de. Türkiye, ekonomisini Güney Kürdistan’dan gelen petrol dolarlar ve IŞİD’le yapılan kapsamlı ticaretle ayakta tutmaktadır. AKP bu nedenle de IŞİD’le sarmaş dolaştır. Dolayısıyla IŞİD’in tüm lojistiği Türkiye’den gitmektedir. Yine elinde tuttuğu şehirlerin ve alanların ihtiyacı da Türkiye’den karşılanmaktadır. Karşılıklı böyle bir bağımlılıkları da bulunmaktadır.
Musul’da Türk konsolosluk görevlilerinin rehine hikayesi de tamamen bir mizansendi. Türkiye-IŞİD ilişkisini örtmek için bu görevliler “misafir” edilmişti. Bu misafirliğin kokusu çıkmaya başlayınca konsolos ve görevliler Türkiye’ye getirildi. Çünkü konsolos Musul’da IŞİD’le iş yapmaya devam ediyordu. Bu durumun açığa çıkmaması için rehine oyununa son vermişlerdir.
Türkiye, “Ben de Ortadoğu’da büyük devletim, ben de bölgesel bir aktörüm” diyerek her yere burnunu sokmaya başlamıştır. Özellikle çakal gibi fırsatlardan yararlanmak isteyince bugün başına gelenler yaşanmıştır. Ahmet Davutoğlu’nun “Stratejik Derinlik” anlayışı “Derin Bataklık” politikası haline gelmiştir. Herhalde Hakan Fidan da Ahmet hocası gibi geniş ufuklu ve büyük düşünen bir kişi olarak “Türkiye’ye birkaç füze attırıp” Türkiye’ye büyük kazandıracağını düşündüğü savaşın içine sokma hevesine girmiştir. Öyle ki, “bu türlü savaşlar çıkarma ve zemin yaratma bizim için hava cıva” demiştir. Yani kimse Türkiye’de büyük düşünmemişken bunlar büyük düşünmüştür! Ama ayaklarına dolanan Kürt sorununun çözümsüzlüğünü görmeden!
Bir zamanlar eski MİT Müsteşarı olan Emre Taner, Kürt sorunu açısından gerçekçi değerlendirmeler yapmıştı. Ama o da Hükümete “Bu iş oyalama, aldatma ve zaman kazanmayla olmaz; ciddi ve stratejik bir karar vermeniz gerekir” diyememiştir. Bazı rötuşlarla bu ayak bağından kurtulacaklarını sanmışlardır. İşte şimdi bu yanılgının ağır bedelini yaşamaktadırlar. Ortadoğu yeni dengelerini ararken önemli yıllarını kaybetmişler ve bugünkü ağır sorunlarla karşılaşmışlardır.
Şimdi IŞİD bırakılıp Kürtler tercih edilecek midir, yoksa Kürt sorununu çözmeden, Kürtlerle barışmadan yeni maceralara ya da yeni kulvarlara mı girilecektir? Şu açıktır ki, Kürt sorunu çözülmeden girilecek hiçbir kulvar Türkiye’nin derdine çare, yarasına merhem olmayacaktır.
Türkiye’nin gelinen aşamada stratejik bir karar almaya ihtiyacı vardır. Ancak Türkiye’de bu çapta bir siyasetçi görülmemektedir. Dolayısıyla ya bir mucizeye ya da devletin “âli erkânın” kafasına ağır bir taş düşmesine ihtiyaç var. Türkiye’nin geleceği karanlıktır; çünkü bu kafanın sonucu Kürtlerle savaştır ve bu savaşın altında kalmaktır. Türkiye tarihinin kaderini belirleyecek aylar ve yıllar içindeyiz. Şu anda mevcut siyasi sorumluların stratejik kararlar verme gücü yoktur. Ancak Kürt halkının ve demokrasi güçlerinin mücadelesi devlet ve hükümet yetkililerine bu stratejik kararı aldırmak zorunda bırakacaktır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.